Ben başörtümü başımda saadetle taşıyan bir öğretmenim. Dindar bir çevrede büyümedim ama dini yaşantının tüm Anadolu’da gelenekselleşmiş şekilde cereyan ettiği bir çocukluk yaşadım. Şule Yüksel’in Huzur Sokağını okuduğumda on iki yaşındaydım. Allah’ın rızasına nail olmak en büyük arzularımdandı. Babam erkeklerle karışık bir ortamda okumayayım diye beni ortaokula göndermemişti. Bilmek ve anlamak hayatta en çok haz duyduğum şeylerden biri olduğu için iki yıl sonra beni kız meslek lisesi ortaokuluna yazdırmışlardı. Okula gidişimin ikinci gününde bir arkadaşımın dini hassasiyetle başını örttüğünü görmüştüm. O örtüyorsa ben de örterim diye karar verdim. Kendi isteğimle başımı örttüm. İlk tepkiyi o zaman gördüm öğretmenimden. Beni başımdaki örtüyle gören tarih öğretmenim bana, “Bu ne hal, bir daha görmeyeyim.” dedi. Hiç sesimi çıkarmadım, okulun en başarılı öğrencisiydim. Liseye geçtiğimde “Sen çok başarılısın kendine yazık ediyorsun, bu şekilde bir kariyer sahibi olamazsın” dediler. Ben halimden razıyım dedim.
1988’de Marmara Üniversitesi Edebiyat Fakültesini kazandım. Başörtüsüyle sizin okul kaydınızı yapmayız dediler. Biz dilekçelerle kapılarda bekledik. Dekanlar görüşme taleplerimizi reddetti. Siyasi bir emirle sular duruldu bir müddet sonra. Mezun olduk. Ben ve benim gibi tesettürlü arkadaşlarım öğretmen olabilmeyi hayal bile edemiyorduk. Staj için İmam-Hatip liselerine gidince başörtüsüyle de öğretmenlik yapanlar olduğunu gördük. Bizlere de öğretmen olmanın yolu açık diye düşündük. Hepimiz bir yerlere atandık. O dönemde her idare kendi esnekliğine göre öğretmenlerin başörtülerine mesafeli duruyordu. Ben Mengen İmam-Hatip Lisesine atanmıştım. Sevinmiştim ama sevincim kursağımda kaldı. İlçenin kaymakamı ve milli eğitim müdürü başörtülü öğretmen istemiyordu. Beş ay boyunca onlarla mücadele ettim. Benden sürekli savunma istediler. O dönemde siyasette biraz özgürlük rüzgârları esiyordu. Hoca hanımla uğraşmayın dediler. İlçe yöneticileri ise kanunlar bunu emrediyor diye başörtüsüyle derse giremeyeceğimi söylediler. Kanunlar henüz bizim başörtümüze özgürlük tanımamıştı. Düzce’ye naklimi yaptılar. Orada kimse seninle bu sebepten uğraşmaz dediler. 1996 yılına kadar muhafazakâr çevrelerde öğretmenlik yapanlar benim gibi bir sıkıntı çekmediler. 1997’den sonra resmi kurumlarda başörtüsü örtülmesine izin verilmeyeceği konuşulmaya başlandı. 1998’de Bursa İnegöl İmam- Hatip Lisesindeydim. Takipler ve soruşturmalar başladı. Bursa başlangıç için pilot bölge seçilmişti. Başörtülü öğretmenlerden başlarını neden örtüklerine dair savunma istediler. Bizler de Allah emrettiği için örtülü olduğumuzu yazdık. Kimimiz başını açtı, kimimiz peruk taktı, kimimiz istifa etti, kimimiz de göreve aynı şekilde devam edeceğini beyan etti. Bu durumda ısrar edenleri başka okullara sürdüler mukavemetleri kırılsın diye. Biz yine halimizde sebat ettik. Ders programı yapmadılar bize, her sabah okula gidiyor öğretmenler odasında oturuyorduk. Dersler bitince eve gidiyorduk hiçbir şey yapmadan. Bizi yıldırmak istiyorlardı. Yılmadık. Başımızdaki örtülerle her sabah görevimize gittik. İki defa açığa aldılar beni. Açığa alma süresi bitince tekrar göreve dönüyordum. 2000 yılı Eylül ayında yeni eğitim ve öğretim dönemi açıldığında memuriyetten atıldığımı resmi olarak beyan ettiler. Devlet memuriyetim geri dönüşü olmamak kaydıyla sonlandırılmıştı.
2006 yılında siyaset rüzgârları değişmiş, bir genelgeyle görevden el çektirilen başörtülü öğretmenlere dönüş yolu açılmıştı. Ekim 2006‘da tekrar öğretmenliğe atanmıştım. Ama başörtüyle her yerde görev yapmak yine mümkün değildi. 2010 yılına kadar yine İmam-Hatip Liselerinde görevlendirilerek öğretmenlik yaptım. Bu süreç de zorlu oldu. Çünkü bütün başörtülü öğretmenler İmam-Hatiplerde görev almak istiyorlardı. Allah’ın yardımıyla o günleri de atlattık. Yasal olarak artık serbesttik. Yaşım elli iki Allah’ın inayetiyle başörtümle öğretmenlik yapacağıma ve böyle emekli olacağıma inancım tamdı. Allah daim eylesin. Selam ve sevgilerimle. Üzülmeyiniz, inanıyorsanız en üstün sizsiniz.
Saliha Çelik
Edebiyat Öğretmeni
Darıca – Kocaeli